KaosQueer+, cilt.2020, sa.9, ss.84-94, 2020 (Hakemli Dergi)
Bu yazıda, 20. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren yapılmaya
başlanmış gey ve lezbiyenlerin dil kullanımları hakkındaki
çalışmaların günümüze kadar geçen sürede nasıl bir
dönüşüme uğradığına ilişkin, alanda yapılmış çalışmalara
göndermede bulunarak, kısa bir tarihçe sunulmakta ve söz
konusu dönüşümün yöntembilimsel karşılığının ne olduğu
ile ilgili bir tartışma yürütülmektedir. 1990’lı yıllara kadar
araştırmacılar, gey ve lezbiyenlerin farklı bir dil kullandıkları
anlayışını benimseyerek bu sözde dilin sözcüksel, dilbilgisel ve
söylemsel özelliklerini ortaya koymaya çalışmışlardır. 1990’lı
yıllarda özellikle Queer Kuram’ın etkisiyle kimlik temelli
geleneksel dil çalışmaları geri planda kalmaya başlamış ve
heteronormativite, ikili cinsiyet ve cinsel kimlik söylemlerini
hedef alan Queer Dilbilim alanı doğmuştur. Eleştirel Söylem
Çözümlemesi ile düşünsel ve yöntemsel paralellikleri
olan bu alan, cinsel kimliğe indirgenen, özcü yapıdaki dil
çalışmalarının nasıl istikrarsız bir zemine kavuştuğunu
göstermesi açısından özellikle diğer sosyal bilimler için queer
bir yöntemin mümkün olup olmadığını düşündürebilir.
In this article, a brief history, based on a literature review,
is presented on how the studies on gay and lesbian
language have transformed since the first quarter of the
20th century until today, and a discussion is made about
what this transformation stands for from a methodological
perspective. Until the 1990s, assuming that gay and lesbian
people use a different language, researchers tried to reveal
the lexical, grammatical and discursive features of this socalled
language. In the 1990s, especially with the influence
of Queer Theory, identity-based conventional linguistic
studies tended to decline, and Queer Linguistics, which
targets heteronormativity, binary gender and sexual identity
discourses, came about as a new field of research. The field,
which has philosophical and methodological common
grounds with Critical Discourse Analysis, might make one
think about the possibility of a queer method, especially for
other social sciences, in terms of showing how essentialist
linguistic studies, which are reduced to sexual identities, have
been destabilised.