Medyayı Sınıf Teorisiyle Anlamak: E. M. Wood’un Kavramsallaştırmasını Medya Analizine Uyarlamak


Yoldaş C.

CIDA 2022 3. Dijital Çağda İletişim Sempozyumu, Ankara, Türkiye, 12 - 15 Ekim 2022, ss.187-189, (Özet Bildiri)

  • Yayın Türü: Bildiri / Özet Bildiri
  • Basıldığı Şehir: Ankara
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.187-189
  • Hacettepe Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

İletişim alanı günümüzde endüstriyel niteliğe sahiptir. 1980’li yıllarda yaşanan krizin beraberinde getirdiği yeni birikim alanları arayışının sonuçlarından birisi de iletişim alanının sermaye birikimi içerisine dahil edilmesi olmuştur. İletişim alanındaki üretim, tüketim ve dağıtım ilişki ve süreçleri endüstriyelleştikçe, eşdeyişle medya bir endüstri olarak örgütlendikçe; iletişim alanı, medya endüstrisi olarak kavramsallaştırılan bugünkü görünümüne kavuşmuştur. İletişim ürününün aynı zamanda sembolik bir emek ürünü olduğu gerçeği her ne kadar geçerliliğini korusa da sözü edilen bu dönüşüm, medya endüstrisi içerisinde yoğun bir metalaşma eğilimini beraberinde getirmiş; böylelikle medya endüstrisi içerisinde bulunan üretim sürecinin en önemli amaçlarından birisi sermaye birikimini ençoklaştırmak haline gelmiştir. Bu durum ise haber üretim süreçlerini, kurumlarını ve çalışma ilişkileri üzerinde dönüştürücü bir etkiye sahip olmuştur. Bu çerçevede, Marksist emek değer teorisi ve sınıf analizi genel olarak medyayı sınıf teorisi ile anlamak için önem kazanırken; Marksist Kuramcı Ellen Meiksins Wood’un sömürü, biçimsel tabiiyet, deneyim kavramsallaştırması özel olarak önem kazanmaktadır. Sermayeyi ençoklaştırmaya dönük özgül amaç, iki ilişki çerçevesinde kendisini gerçekleştirmektedir. Birincisi, artı emek zaman içerisinde yapılan üretimde kendini gösteren sömürü ilişkisiyken; diğer ilişki biçimi -varlığında sömürü ilişkisinin yadsınamaz bir etkisi olan- artı değer üretimidir. Bu ilişkiler temelinde örgütlenmiş bir üretim süreci, artı emek zamanda çalıştı ölçüde sömürülen ve sömürüldüğü oranda artı değer üreten bir emek gücünü içinde barındırmaktadır. Bu üretim sürecinin en önemli diğer aktörüyse, üretilen artı değere el koyan kapitalisttir. İletişim alanının sermaye birikimi içine giren yeni bir alan olduğunu söylemek, iletişim faaliyetlerinin yeni örgütlenen bir alan olduğunu söylemekle aynı anlama gelmemektedir. Sözgelimi, örgütlü gazetecilik faaliyetlerinin yaklaşık üç yüz yıllık tarihine karşın, neoliberal politikalarla birlikte sermaye çevrimine dahil olmasının tarihi yaklaşık 40 yıllıktır. Dolayısıyla, iletişim faaliyetleri içerisindeki aktörlerin bir dönüşüm geçirerek proleterleştiğini söylemek önemli görülmektedir. Yaklaşık son kırk yılı kapsayan bu dönüşümle birlikte medya endüstrisi içinde yaşanan sınıfsal yapı giderek yalınlaşmıştır. Özellikle esnek çalışma modellerinin yaygın uygulamalarının yaşandığı Covid-19 pandemisiyle birlikte bu dönüşümlerin hızlandığı söylenebilir. Özellikle son yıllarda, gazetecilik alanına ilişkin gerek akademik gerekse mesleki çalışmalarda, gazeteciliğin çalışma hayatında ve koşullarında, mesleki memnuniyetinde yaşanan dönüşümleri ortaya koyan değerlendirmeler giderek artmıştır. Anlatılan çerçevede, iletişim alanına dönük akademik bir bakışın sınıfı merkeze alarak yapılmasının önemli olduğu söylenebilir. Marx’ın metinlerinde, sınıfın ne olduğuna ilişkin net bir tanımın olmadığını belirtilebilir. Ancak bu tanım eksikliğinin, sınıf üzerine yapılan tartışmalarda zenginleştirici bir etkisi olduğu hemen söylenmelidir; ki, Marksist kuram içerisinde sınıf tartışmalarının oldukça önemli konuma sahip olduğu hatırlanacak olursa bu değerlendirme daha anlaşılır olacaktır. Günümüz medya atmosferi içerisinde yaşanıyor olan sınıfsal ilişkileri açığa çıkarmak ve/veya mevcut çıktıları sınıf analizini merkeze alarak da yorumlamak bu çalışma için önemli görülmektedir. Medya endüstrisini sınıf analizini merkeze alarak anlamak isteyen bir çalışma için, Marksist sınıf tartışması içerisinde oluşturan ve tartışılarak ilerletilen kavram setleri önemli başvurular özelliğindedir. Değerlendirme kapsamında E. M. Wood’un sınıf tartışması içerisinde dikkate sunduğu ya da tartışarak/ilerleterek geliştirdiği, (i) sömürü, (ii) biçimsel tabiiyet, (iii) deneyim kavramları medya endüstrisinin mevcut durumunu okumaya çalışırken işe koşulabilecek temel kavramlar olarak kullanılma olanağına sahiptir. Wood’un sınıf anlayışından yapılan çıkarımlarla, sınıf tartışmasını merkeze alarak yapılan bir medya değerlendirmesi medyanın güncel durumunda yaşanan metalaşma ve proleterleşme süreçlerini anlamada yardımcı olacak kavram setlerini iletişim araştırmalarına sunmaktadır. Wood’un sınıfa yönelik genel yaklaşımlarından çıkarımla medya endüstrisini ele alırken dikkat edilmesi gereken iki şey olduğu söylenebilir. Bunların ilki, medya endüstrisinin nesnel olarak sınıflara ayrıldığı tarihsel süreç ve bu nesnel ayrışmanın bir son olmadığını akılda tutarak sınıf oluşumunun başladığı andan itibaren süregiden ilişkiler. Medyada yönelik bakışımızda medya endüstrilerinde yer alan sınıflar arası ilişkiyi anlamak için sömürü ilişkilerini takip etmek anlamlı olacaktır. Medya bir endüstri olarak iletişim alanında metalaşma eğilimini genişlettikçe, medya emekçileri giderek emek gücü özelliklerini daha fazla göstermektedir. Öte yandan, sömürü kavramı yeni iletişim teknolojileriyle birlikte giderek çok fazla genişleyen bir alanın sınırlarını çizebilmek ve kategorilerine ayırmak için önemli bir araç olabilir. İletişim alanına dönük totolojik önermelerin önüne geçmek, bu alan içindeki aktörleri doğru analiz etmek, bu alanda sömürü ilişkilerinin ortaya çıktığı yerleri aramakla başlayarak mümkün olabilir. Biçimsel tabiiyet, bu noktada önemli kazanmaktadır. Özellikle medya sektöründe Freelance çalışma, evden ya da olay yerinden çalışma, gibi pratiklerin giderek yaygınlaştığı düşünüldüğünde, bu “esnek” çalışma biçimlerinin emekçileri arasındaki ilişkiyi sınıfsal olarak okumak için önemli bir araçtır. Medya sektörü içerisindeki “geçici” emekçilerin arasındaki ilişkiyi -ki aslında sınıf üyeleri arasındaki ilişki- bu kavramla birlikte okumak emekçiler arasındaki sınıfsal oluşumları görmeyi kolaylaştırabilir. Öte yandan, özellikle üre-tüketici emeği üzerinden yapılan tartışmalarda sınıfı görebilmek için önemli bir dayanak noktasının sırrı “biçimsel tabiiyet” kavramının içerisinde saklıdır. Biçimsel tabiiyete verilen bu ilgin deneyim kavramıyla yakıdan ilişkilidir. Özellikle birbirinden bağımsız ancak aynı işverene çalışan emekçiler arasındaki ilişkinin niteliğini açıklama konusunda deneyim kavramı önemlidir. Artı değer sömürüsü için illaki belirli bir iş bölümünde bir araya getirilmesi gereken işçilerin varlığı şart değildir. Dağınık üreticilerin yarattığı değerler de bir doğrudan sömürü ilişkisinin tarafı haline gelebilir. Bu durum, yukarıda değinilen yeni medya içinde sınıfı görebilmek çabası için önemli görülmektedir. Bu kullanıcıların içinde bulunduğu deneyimle doğrudan ilişkilidir. Deneyim konusunda iletişim alanı için özgün bir konum da bulunmaktadır. İletişim araçları aynı zamanda “sınıf olarak davranma eğilimi”nin aktarıcıları olarak sınıf mücadelesinde rol oynayabilir. Bu, medya alanı içindeki sömürü ilişkilerine bakmanın ötesine geçen ve toplumun bütün bu sömürü süreçlerine bakan bir yaklaşımı gerektirmektedir. Bu noktada iletişim araçlarının, araç olarak rolünün ön plana çıktığı düşünülebilir. Yapılan bu değerlendirmede, iletişim alanında yapılan araştırmalardan elde edilen verilerden yola çıkılmış, Ellen Meiksins Wood’un sınıf analizi ve medya endüstrisinin güncel koşulları ele alınarak, Wood’un sınıf anlayışının iletişim alanında ne gibi olanaklar sağladığı tartışılmaya çalışılmıştır. İlgili çalışmada, ulusal düzeyde faaliyet gösteren gazetecilik meslek örgütleri tarafından 2020’yılından günümüze kadar yayınlanan rapor ve araştırma çalışmalarındaki nicel ve nitel veriler, Wood’un alınarak işe koşulan sömürü, biçimsel tabiiyet ve deneyim kavramlarıyla birlikte okunmuş ve bu okuma ekseninde medyanın günümüzdeki görünümüne ilişkin çıkarımlar yapılmaya çalışılmıştır. Bu çerçevede değerlendirme betimleyici içerik analizine dayanan bir çalışmadır. Bu kapsamda, özellikle medya içerisindeki sınıfların nesnel konumlarını anlamlandırmada “sömürü” kavramı, yeni medya çalışmalarına sınıf eksenli bakmak konusunda “biçimsel tabiiyet” ve “deneyim” kavramlarının önemi ortaya çıkmıştır.